Antik dönem, Ortaçağ ve Rönesans astronomlarından pek çoğu astrologdu. Birçok matematik profesörü yargı astrologlarıydı (Judicial Astrology); cebir, geometri, trigonometri ve yüksek matematiği keşfetmişlerdi. Bunlar astrolojinin, astronominin atası olduğu ve göksel varlıkların transitlerinin Dünya üzerindeki tüm canlı yaşamını etkilediği bilgisini kabullenen yargı astrologlarıydı.
Eski alimlere göre astroloji, insani olanı kavrama, ilahi olanla bağlantıya geçme ve sonuç olarak onu idrak edebilme sanatıdır. Ptolemy* kitabı Tetrabiblos’un 3. bölümünde astroloji hakkında şöyle diyor: “Ruha nelerin iyi geldiğine bakacak olursak, saadet, keyif ve genel olarak tatmin sağlamakta insani ve ilahi şeyleri bütünlüklü olarak kavratan bu öngörüden daha öte bir şey olabilir mi?”
Helenistik Astroloji döneminin önemli isimlerinden Sicilyalı astrolog Maternus Firmicus*, astroloji öğrenme ve uygulamanın dini ve ilahi olana ibadet etmeyi beslediğini öne sürmüştü. Eseri Mathesis’te, göklerin ilahi olduğu, astrolojinin ilahi güce ibadeti teşvik ettiğini savunmaktaydı. Gezegenlerin yaşadıklarımıza yol açan kuvvetler olduklarını varsayıyordu. Helenistik Astroloji döneminin özeti sayılabilecek bu eserde, bir astrologun nasıl olması gerektiği konusunda eskilerden beri gelen etik tanımlamalar vardır. Firmicus’a göre iyi bir astrolog politikanın dışında kalmalı, belalardan uzak durmalı, iyi ve kalıcı bir şöhrete sahip olmalı, dürüst olmalı, açgözlülük etmemeli, hatalarını gördüğü kişileri küçük düşürmemeli, tam tersine onları daha iyi davranmaya teşvik etmeli, öngörümlerinde çok dikkatli olmalı, daima ahlaki davranışlar içinde olmalı, kendisine sorulanlara geçerli cevaplar verebilmek için astrolojiyi doğru öğrenmeli ve iyi anlamalı idi.
Helenistik dönem astrologlarının görüşlerini bir araya toplayan bir başka eser olan Liber Hermetis’te verilen bilgilere göre, kişinin doğumundan itibaren onun toplumsal sınıfı belirlenmiştir. Liber Hermetis bize, astrologun horoskopa bakarak harita sahibinin bu hayatta gelişeceğini ya da dejenere olacağını söyleyebileceğine inandığını göstermektedir. Yani, kişi, düşük bir konumda doğup da doğumunun zorluklarının üstesinden mi gelecek, yoksa daha da aşağı mı düşecek? Ya da rahatlık içine doğup aile şerefini koruyacak mı, yoksa kendini kaybedecek, mirasını çarçur edecek ve sefil, fakir ve itibarı zedelenmiş bir şekilde mi ölecek? Bireyin yetenekleri ve yeterlilikleri, ki bunlar mesleğini etkilemekte ve sosyal statüsünü değiştirmektedir, doğum haritasındaki konfigürasyonunun sonuçlarıdır. Bu aslında, hayatımızla ilgili konularda yapabileceğimiz ve yapamayacağımız şeyler olduğu anlamına gelir. Bu da bizi, mikrokozmoz ile makrokozmoz arasındaki bağlantıyı fark etmemizi sağlayan eski bir Hermetik deyişine götürür: “Yukarıda ne varsa, aşağıda da o vardır”. Yani makrokozmoz ile mikrokozmoz arasında benzerlik vardır. Astrolojide bu benzerlikleri tespit etmemize yardımcı olan bir ilimdir. Aziz En Nesefi, Zübdetül-Hakaik adlı eserinde bunu şöyle dile getiriyor: “Küçük insanda ne varsa, büyük insanda da vardır” Bu da bizim Zodyak dediğimiz gökler kuşağı ile ve gezegenlerle bağlantımız olduğu anlamına gelir. Zodyak adeta “Dünya’nın Ruhu” olarak görülmüştür.
İbrahim Hakkın Erzurumi* , Marifetname’ sinde insanın feleklerle (Zodyak) benzerliği üzerine şunları söylüyor: “İnsan bedeninin göklerle benzerliği, burçlar sahibi göğün on iki burcunun olması gibi, bedenin de dışından içine on iki yolu olmasıdır. İki kulak, iki göz, iki burun deliği, ağız, iki meme, göbek ve iki abdest yolları. Diğer bir benzerliği ise, feleklerde yedi gezegen olduğu gibi, bedenin içinde de yedi asli uzvun varlığıdır.”
İmam-ı Aziz Nesefi Zübdetü’l – Hakaik adlı eserinde aynı şeyi söylüyor: " 7 dış aza dünyanın yedi bölgesidir, yedi batın aza da yedi kat göklerdedir. Akciğer birinci semadır. Yıldızı felek-i kamerdir (Ay). Dimağ (beyin) ikinci göktür. Yıldızı felek-ı Utarit’tir (Merkür) Zira âlem-i kebirin dimağı felek-ı Utarit’tir. Üçüncü göğün yıldızı felek-ı Zühre’dir (Venüs). Zira Zühre âlem-i kebirin böbreğidir. Kalb; dördüncü göktür. Yıldızı Güneş’tir. Zira Güneş âlem-i kebirin kalbidir. Öd kesesi beşinci göktür. Yıldızı Merih’tir. (Mars). Zira Merih âlem-ı kebirin öd kesesidir. Karaciğer altıncı göktür. Yıldızı Müşteri’dir (Jüpiter). Zira Müşteri âlem-ı kebirin ciğeridir. Dalak, yedinci kat göktür. Yıldızı Zuhal’dır (Satürn).”
Doğu ve batı düşünce dünyasının en büyük alimlerinden biri olarak kabul edilen Muhyiddin Arabi* astrolojiyi “Alemin sembolik dili” olarak görmekteydi. Titus Burckhardt’ın İbn Arabi’nin Mistik Astrolojisi adlı eserini çeviren Mehmed Temelli, Zodyak dergisinde yayınlanmış makalesinde şöyle diyor: “İbn Arabi’ye göre duyularla algıladığımız evren (zahiri alem) bir hayaldir. Ancak boş, esası olmayan bir kurgu veya sanrı değildir. Kendinden üstteki bir gerçeklik seviyesine işaret eden, sembolik bir hayaldir. Dolayısı ile bu alemde bulunan her şey, bir hakikatin sembolüdür veya başka bir açıdan açılımı, dışavurumudur. Dışımızdaki nesnelerin dizilişi, vuku bulan olaylar, hepsi bir hakikati ifade ederler. Ancak bizzat hakikat olmadıkları için de aynı zamanda hakikati örterler. Çıplak gözle algılayabildiğimiz gök cisimleri ve bunların içinde Güneş, Ay, gezegenler be burçlar da bu sembolik fonksiyona sahiptirler. Alemin bu sembolik dilini bilen (arif), nesneleri okuyabilir. Çünkü evren “büyük kitap”tır.”
Ortaçağ Astrolojisi’ne damgasını vurmuş olan İranlı astrolog Ebu Ma’şar* felsefe ve yüce ilimlere ilgi duyup, gökyüzünde hareket eden varlıkların durumlarının gizemleri hakkında fikir yürütenlere şöyle demiştir: “Üstün varlıklar doğal hareketlerinin güçleri aracılığıyla bu dünyada gerçekleşen şeyleri gösterdiklerine göre, bu bilgiyi göz ardı etmenin ne faydası var? Kişi bu bilgiye ancak Zodyak dairesinin dereceleri; burçların sayıları ve adları; her bir burcun derecelerinin nicelikleri, yöneticileri, asaletleri ve doğaları; 12 evin ve gezegenlerin doğaları; kuzey ve güney takımyıldızlar, durumları ve manaları hakkında bilgi edinerek ulaşabilir.”
Ortaçağ Astrolojisi’ni derleyen ve anlaşılabilmesini sağlayan İtalyan astrolog Guido Bonatti* astrolojinin her şeyi bilmemizi ve öngörmemizi sağlayabilecek tek bilim olduğu söyler. Bonatti’ye göre geleceği bilmek faydalıdır. Bonatus şöyle diyor: “Aslında, bir kişi yıldızlara göre gerçekleşecek kötü bir olayın tehdidi altındaysa ve bunu öngörebiliyorsa, bunun ne çeşit bir kötülük olduğunu, hangi türden olduğunu görecek ve kendisini buna hazırlayacaktır. Bilgeler bu evrenseller sayesinde belirli şeyleri bilirler, ve bazı şeyler sadece bilgeler tarafından değil sıradan insanlar tarafından da bilinirler. Bilgeler bunları kendi çabaları sonucunda, yani yıldızların bilimi aracılığıyla bilirler.”
Bilgeler, astrolojik işaretleri önceden okumanın, olumsuz etki yaratacağını öngördükleri şeylerden bazılarını engelleyebileceklerini ya da en azından kendilerini bunların sonuçlarına ruhsal olarak hazırlayabileceklerini düşünüyorlardı. Ptolemy, bu konuyla ilgili şöyle diyor: “Yıldızların doğasına aşina becerikli bir insan, onların pek çok etkilerinin önüne geçmeye ve bu etkiler gerçekleşmeden önce, kendini bunlara hazırlamaya muktedirdir…Öngörü, gelecekteki olayların sanki şu anda gerçekleşiyorlarmış gibi tecrübe edilmelerini sağlayarak, ruhu duruma alıştırır, sakinleştirir ve yaşanacakları sükunet ve metanetle karşılamaya hazırlar.” Astrolojik öngörü, insanı bilgeliğe taşıyan meziyetlerden biri olarak görülüyordu. Ptolemy bunu şöyle ifade ediyor: “Öngörü sahibi bir zihin, göklerin faaliyetine değer katar; tıpkı becerikli bir çiftçinin toprağı işleyerek doğaya değer katması gibi…”.
Ortaçağ Astrolojisi’nden gelen bilgiler ile Rönesans astrolojisi arasında adeta bir köprü vazifesi gören ve döneminin en etkin isimlerinden biri olan Fransız astrolog Jean Baptiste Morin*, gezegenlerin Tanrı’nın Dünya’daki hareketlerinin tezahürünün nedenleri olduğunu ifade ediyordu. Morin’e göre astroloji çalışması, kozmoz veya doğa kanunları üzerine çalışmaktı ve pratiği de bu kuralları özel örneklere uygulamaktı. Gezegenler ve burçlar evrensel nedenlerdi. Formlar gezegenlerin ve burçların özlerine bakılarak karakterize edilebilirlerdi. Yıldızlar, burçlar ve gezegenler, formları doğanın elementsel dünyasına taşıyorlardı ve burada maddeyle birleşip, maddesel şeyler haline geliyorlardı.
Eski alimler, astroloji sanatı ile uğraşanların, mütevazı ve haddini bilen kişiler olması gerektiğine inanıyorlardı. İbn-i Ezra* “Bilgeliğin başlangıcı, Tanrı’dan korkmaktır” diyerek, astrolojinin haddini bilmek, Yaratan’ın farkında olmak ve ona saygı göstermek gerektiğini ortaya koyuyordu. Bu saygı, klasik astrologların eserlerinde, pek çok kez dile getirilmiştir. El Biruni*, Ebu Ali el-Hayat*, Ebu Ma’şar, Maşa’allah*, William Lilly* gibi pek çok astrolog yazar, öngörü kurallarını saptarlarken pek çok yerde paragrafların sonlarında “Fakat her şeyin doğrusunu Allah bilir”, “Allah’ın emrettiği gibi”, “Allah isterse” gibi ifadeler kullanmışlardır.
Erhard Ratdolt’un 1491 yılı basımında yer alan Bonatti’nin Liber Astronomiae’sine giriş yazısı bize, eski astrologların astrolojiye bakış açılarını çok iyi özetliyor: “Gökyüzünü, yeryüzünü ve içlerindeki her şeyi yaratan, her şeye sağlamlık kazandıran ve her şeyi insanın hizmetine sunan, gökyüzünü yıldızlarla süsleyen ve ışık saçan cisimlerin faziletleriyle onların aşağısındaki her şeyi düzene sokan ve yöneten, ve aynı şekilde insana da yol gösteren O’nun ötesinde bir başka Tanrı yoktur. O, akıllı ruhları diğer tüm canlılardan üstün kılmıştır ki her şey onlara hizmet etsin; ve bu akıllı varlıkların diğerlerinden farklı olarak bilmesini ve anlamasını sağlamıştır; onlara üstün gök cisimlerinin hareketlerini ve bunların manalarını göstermiştir; gökyüzünü akıllı varlıklar için bir parşömen gibi yaymıştır ki iletişime geçen ve ilahi bilgeliği açığa çıkaran gökyüzünde ve gökyüzü aracılığıyla sadece geçmişi ya da bugünü fark etmekle kalmasınlar, gelecekte olacak olan olaylara karşı önlemlerini de alabilsinler, öngörüde bulunabilsinler ve bunlardan bahsedebilsinler.”
William Lilly, en önemli eseri Christian Astrology’de, astrolojiyi, yıldızların Tanrı’nın muhteşem ve takdire şayan faaliyetlerinin bilgisi olarak nitelendiriyor ve bu sanatı öğrenmek isteyen astroloji öğrencisine hitaben şöyle diyor: “Öncelikle, Yaratan’ı düşün, O’nu takdir et ve O’na müteşekkir ol; mütevazılığını kaybetme; ve ne kadar derin ve üstün olursa olsun, hiçbir doğal bilginin aklını başından alıp, hem gökteki hem de yeryüzündeki her şeyi düzenleyen ve yöneten İlahi Gücü göz ardı etmene yol açmasına izin verme. Aksine, bilgin arttıkça, Yüce Tanrı’nın gücünü ve bilgeliğini daha da fazla takdir et ve kendini Tanrı’nın lütfunu hak etmeye ada; ne kadar iman edersen, kendinden o kadar emin olacaksın; ve Tanrı’ya ne kadar yakınlaşırsan, o kadar saf yargılarda bulunacaksın.” Lilly, astroloji öğrencisine her gün gökyüzü ile irtibata geçtiği için, zihnini ilahi varlığa göre eğitmesini, konusunda yeterince bilgili olmasını, insancıl, nazik, sevecen olmasını, insanların rahatça ulaşabileceği biri olmasını, astrolojik yargılarında insanları korkutup üzmemesini, kadersel etkileri onlara alıştırarak söylemesini, Tanrı’nın onlar hakkındaki yargılarını değiştirmesi için, bu insanları Tanrı’nın çağrısına yöneltmesini; eğitimli, uygar, ağırbaşlı insanlarla ilişki kurmasını; başkalarının varlıklarına göz dikmemesini; fakir olanlara hem yardım etmesini, hem de ücretsiz yargıda bulunmasını; dünyevi zenginliğin, onu hatalı yargılara sürüklemesine ve “sanatı” olan bu “İlahi Bilime” gölge düşürmesine izin vermemesini tembihliyor.
İşte böyleydi klasik dönem alimlerinin astroloji anlayışı. Onlar kendilerini bu “İlahi Bilime” adamışlardı ve astrolojiyi bir “sanat” olarak görüyorlardı. Onlar sadece birer astrolog değildiler. Aralarında şairler, filozoflar, matematikçiler, profesörler, astronomlar, tıp doktorları, avukatlar ve din adamları vardır. Antik dönem, Ortaçağ ve Rönesans astronomlarının hepsi birer klasik astrologlar idi. Birçok matematik profesörü yargı astrologuydu; cebir, geometri, trigonometri ve yüksek matematiği keşfetmişlerdi. Onların kendi dönemlerinde kullandıkları metotlar son derece bilimseldi ve günümüzün en karışık matematiksel metotları kadar geçerliydi. Bu bilgilerin, günümüz tıbbi, felsefi, psikolojik, matematiksel kavrayışında ve tüm bilimsel tekniklerin temelinde önemli yer tuttuğu bir gerçektir!
Öner Döşer, A.M.A.
15 Ocak Pazartesi, saat 09:16
Caddebostan
Yazıda adı geçen alimler hakkında bilgiler
* Cladius Ptolemy (1. yüzyıl) genellikle klasik dönemin en önemli astronomu, coğrafyacısı ve astroloğu kabul edilir. “Syntaxis (Almagest)” eseri Yunan Astronomisi’nin detaylı bir özetidir. Kullanışlı tabloları, astronomik hesaplamaların standardı haline gelmiştir; coğrafya çalışmaları ise mükemmel bir Atlas-Gazeteer oluşturmaktadır ve bu alanda klasik dönemlerden günümüze kadar bozulmadan ulaşmayı başarmış tek eserdir. Astroloji hakkındaki kitabı “Tetrabiblos” ise, hatalı biçimde çoğu modern astrolog tarafından astrolojinin nihai kaynak kitabı olarak değerlendirilmiştir.
* Julius Firmicus Maternus (yaklaşık 280-360), Sicilya’da doğmuş, senatörler sınıfına mensup Romalı bir avukat ve amatör bir astrologdur. Erken dönem Yunan yazarlarının birçok çalışmasını Latince’ye çevirmiştir (“Mathesis” metninin neredeyse %90’ı günümüze ulaşmayı başarmıştır). Derlemelerinin tarihi hala tartışma konusudur.
* Ebu Ma’şar (787-886), Arap astrologlar arasında en etkilisi, Batı’da Albumasar olarak bilinen, Cafer İbni Muhammet Ebu Ma’şer el-Balki’dir. Kariyerine, Hz. Muhammed’in hadisleri ya da gelenekleri üzerine eğitim alan bir öğrenci olarak başlamış; fakat otuzlu ya da kırklı yaşlarında, bu alandan ziyade, astrolojiye yoğunlaşmıştır. O zamandan itibaren, sadece astroloji üzerine önde gelen otorite olarak değil, aynı zamanda bir saray astroloğu ve profesyonel bir astrolog olarak da ün kazanmıştır. Astroloji hakkında engin bir bilgi birikimi edinmiştir. Yaklaşık elli kitap yazdığı düşünülmektedir. Bu kitaplar arasında en tanınanları “The Great Conjunctions” ve “The Great Introduction” eserleridir.
* Guido Bonatti, Ortaçağ’ın son döneminin en meşhur astroloğudur. Latince kaynaklarda adı Bonatus olarak geçer. İtalyan olan Bonatti, gençliğinde İmparator II. Frederick’in sarayında astrolog olarak çalışmıştır. Orta yaşlarında Bologna Üniversitesi’nde profesörlük yapmıştır. Yaşlılık döneminde ise, İtalya’nın Forli şehrine yerleşip astroloji çalışmalarına devam etmiş ve astrolojinin farklı alanları üzerine on ayrı incelemeden oluşan, kalın ve kapsamlı ders kitabı “Liber introductorius ad iudicia stellarum”u (Yıldızların Yargılanmasına Giriş Kitabı’nı) yazmıştır. Bu eserini, yeğeni Bonatus’a ithaf etmiştir. Bonatti, 12. yüzyıl tercümanlarının Latince’ye çevirdikleri Arapça çalışmaların çoğuna aşina olarak, çeşitli astrolojik tekniklerin kaynakları olarak mütemadiyen bu eserlerden alıntılar yapmıştır.
* Morinus: (1583-1656) Jean Baptiste Morin-Morin De Villefrance. Matematik profesörüdür. 1630 yılından itibaren kendini astrolojiye adadı. Doğum haritası analizi için reformist kurallar getirdi ve bunları yayınladı. Bu kurallar daha evvelce Bonatti, Ebu Ma’şar, Maşa’allah ve diğer Arap astrologlar tarafından açıkça belirtilmemiş unsurlara kesinlik getirmiş oldu. Bunların en önemlileri, bir gezegenin zodyak durumu, bölgesel tespiti, bir ev içerisinde yerleşmiş birkaç gezegenden en güçlüsünün tanımlanması, bir evin iyi veya kötü kullanımının o evin yöneticisinin durumundan kaynaklandığıdır. Bulduğu ev sisteminde gökyüzü ekvatoru ve doğu noktasına doğru ekliptiğin kutuplarından geçen, 30° bölümlü büyük daireler kullanmıştır. Bu büyük daireler, kutuplardan başlayarak meridyen ve ekvatoru kesen 12 eşit çizgi halinde tasarlanmıştır. Ev girişleri, bu büyük dairelerin ve ekliptiğin kesişmelerinden oluşur. Evler, eşit büyüklükte değillerdir. MC noktası 10. ev girişiyle aynı değildir. Aynı şekilde ASC de 1. ev girişiyle aynı değildir, gerçek doğu noktasıyla (true east) aynıdır.
* Abraham İbni Ezra (tahminen 1089-1167), Arap astrologlardan biraz daha sonra yaşamış bir Musevi astrologdur. İncil yorumları ve İbranice bir dilbilgisi kitabına ilaveten, Arapça çalışmaları temel alan, ama kendi fikirlerini ve teorilerini de içeren elliden fazla astroloji ve astronomi kitabı yazmıştır. En tanınmış astroloji çalışması, 1148’de yazdığı “Bilgeliğin Başlangıcı” (Sefer Reshit Hokmah)’dır. İbranice metnin modern bir baskısı (Francisco Cantera tarafından düzeltilmiştir) ve eski Fransızca çevirinin (1273’te Hagin le Juif tarafından yapılmıştır) Raphael Levy tarafından yapılan bir İngilizce çevirisi de (Baltimore: The Johns Hopkins Press, 1939) mevcuttur. “The Beginning of Wisdom” ve “The Book of Reasons (Sefer ha-Te’amim)” eserlerinin Fransızca çevirileri de yayınlanmıştır.
* Muhammed İbni Ahmet El Biruni (973-tahminen 1048) Khvarizm’in başkenti Khiva yöre kentinde doğmuştur; ismini de buraya borçludur (El Birunimeans “yöre kent” anlamına gelmektedir). Yetenekli bir astronomi gözlemcisi idi. Hindistan’da birkaç yıl geçirmiş; bu süre zarfında Sanskritçe öğrenmiş ve önde gelen Hint astronomlarla ve astrologlarla birlikte çalışmıştır. El Biruni’nin Arapça çalışmaları, 12. yüzyıl tercümanları tarafından Latince’ye çevrilmemiştir; fakat bu çalışmalardan dördünün İngilizce çevirileri mevcuttur: “The Chronology of Ancient Kingdoms” – çeviren ve düzenleyen C. Edward Sachau (Londra, 1879); “Alberuni’s India” – çeviren Edward C. Sachau (Londra, 1888); astronomi, matematik ve astrolojiye giriş bilgileri içeren “The Book of Instruction in the Elements of the Art of Astrology” – çeviren R. Ramsay Wright (Londra: Luzac & Co., 1934), ve “Al-Biruni on Transits” – çevirenler Mohammad Saffouri ve Adnan Ifram, E.S. Kennedy tarafından yazılan bir yorum ile (Beyrut: Beyrut Amerikan Üniversitesi, 1959). Astrolojiyle ilgili bilgilerin yer aldığı diğer eserinden bazıları el-Kanunü’l-Mesudi, Makale fi hikayeti tarikı’l-Hind Fi’stihraci’l-umr, Makale fi seyri sehmayi’s-sa’adeti ve’l gayb.
* Ebu Ali el-Hayat (770-835), Ebu Ali olarak da bilinir. Maşa’allah’ın öğrencisidir ve astroloji üzerine en az on kitap yazmıştır. Doğum astrolojisi üzerine olan çalışmasında, Dorotheus’un “Pentateuch” eserinin Arapça çevirisinin etkileri yoğun olarak görülmektedir. Ebu Ali’nin kitabında “Pentateuch”tan üç horoskop ve yazarı bilinmeyen bir Yunanca kaynaktan 4. ve 5. yüzyıllara ait haritalarla (ki bunlardan biri Rhetorius’ta da yer almaktadır) birlikte yedi horoskop örneği bulunmaktadır.
* Maşa’allah (740-815), 8. yüzyıl sonlarının önde gelen astroloğudur; Batı’da bilindiği haliyle Messahalla, Basralı bir Musevi’dir. Gerçek ismi Jethro ya da Manasseh’tir (otoriteler bu konuda görüş ayrılığı içerisindedirler). Maşa’allah “Allah’ın yaptığı”* anlamına gelen Arapça bir ifadedir. Maşa’allah, gençliğinde Bağdat’ın kurulmasına katkıda bulunmuştur. Hem Araplar, hem de Batı Avrupalılar tarafından güvenilir kaynaklar olarak görülen iki düzineden fazla astrolojik incelemenin yazarıdır. Bu kitaplar arasında şunlar vardır: “The Revolution of the Years of Nativities” [Güneş Dönüşü Haritası], “The Revolutions of the Years of the World” [Koç Ingressleri], “Conjunctions”, “Letter on Eclipses”, “Reception of the Planets or Interrogations” ve usturlap yapımı ve kullanımı üzerine bir kitap.
* William Lilly (1602-1681), 17. yüzyılın en önde gelen astroloğudur. 1 Mayıs 1602’de Diseworth, Leicestershire, İngiltere’de doğmuştur. 1632’de astroloji eğitimine başlamıştır. 1641’de profesyonel çalışmalarına başlamış ve kısa sürede İngiliz İç Savaşı’nda Parlamenter tarafa geçmiştir. O dönemde, Kral 1. Charles’ın, Lilly’i kendi tarafına geçirmesinin, yarım düzine asker alayına bedel olduğu söylenegelmiştir. Lilly, birçok astrolojik almanak yayımlamış ve 1647’de Saat Astrolojisi (Horary Astrology) üzerine yazılmış en açıklayıcı İngilizce eser olan “Hristiyan Astrolojisi” (Christian Astrology)’yi yazmıştır. Şöhretini büyük ölçüde 1666’daki Büyük Londra Yangını’nı öngörmesine borçludur. Restorasyonun ardından, Lilly sürekli Parlamento destekçisi olduğu gerekçesiyle aranmış, fakat ciddi bir sorunla karşılaşmadan o dönemi atlatmıştır. Başarılı astroloji çalışmalarını sürdüren William Lilly, 9 Haziran 1681’de hayatını kaybetmiştir.
* Erzurumlu İbrahim Hakkı: 18 Mayıs 1703’te Erzurum/Hasankale’de doğdu. Kabiliyeti ve bilgisiyle ilim çevrelerinin dikkatini çekince Sultan I. Mahmut tarafından saraya davet edildi ve saray kütüphanesi istifadesine sunuldu. 1775’te Hasankale’de inzivaya çekilerek kendini tamamen kitap hazırlamaya adadı. Marifetname’yi o dönemde yazdı. Eserde, astronomiden matematiğe, astrolojiden tıbba kadar birçok konudaki soruların cevabı yer alıyor.
* Muhyiddin Arabi: (1165-1239) Doğu ve Batı düşünce dünyasının en önemli alimlerinden biridir. Bazılarına göre ise en büyüğüdür. Ona, Şeyhü’l Ekber (En büyük şeyh) ve Eflatun’un oğlu diyenler olduğu gibi, onu Şeyh’i Ekfer (Koca Kafir) diye adlandıranlar da olmuştur. Arabi eserlerinde kehanetlerde bulunuyordu. Ünlü kahin Nostradamus’un onun eserlerinden alıntılar yapıp kendi eserleriymiş gibi kullandığı bilinmektedir. Fütühatı Mekkiye, Saatlerin Hazinesi, Dürrü Meknun ve Risaleler’inde astrolojik bilgiler vermektedir.
Diğer alimlerden bazı isimler
Marcus Manilius, Romalı bir şairdir ve 1. yüzyılın başlarında, eksiksiz olarak günümüze kadar ulaşmayı başarmış, en erken klasik astroloji çalışması olan “Astronomica” eserini yazmıştır. Bu eserini, M.S. 14’te Augustus’un ölümünden birkaç yıl sonra tamamlamıştır. Eserde neredeyse tamamen zodyakburçlarını, sabit yıldızları ve haritanın evlerini ele alırken, gezegenlerden çok az bahsetmiştir. Bu eser, çok erken bir dönemde yazıldığı için tarihi bir değer taşımaktadır.
Vettius Valens, bugünkü haliyle Türkiye’nin Antakya bölgesinden, Mısır’daki İskenderiye’ye taşınmış profesyonel bir astrolog ve bir astroloji okulu sahibidir. Bu okulda, muhtemelen öğrencileri için bir ders kitabı olarak tasarladığı ve arkadaşı (ya da öğrencisi) Marcus’a ithaf ettiği, basitçe “Antoloji” olarak adlandırdığı eserini yazmıştır. Bu eser, dokuz kitaptan oluşmaktadır; fakat önsöz olmaksızın başlamaktadır, bu nedenle Valens’in el yazısı nüshasından ilk birkaç sayfa, günümüze kadar kaybolmuştur. Ptolemy’nin aksine, Valens kitabında neredeyse iki düzine yazardan isimlerini vererek alıntı yapmış ve Valens’in editörlerinin hiçbirinin fark etmediği İmparator Nero’nunki (37-68) da dahil olmak üzere, yüzyirmiyedi tane gerçek haritaya yer vermiştir. Burçlar, gezegenler, açılar, noktalar, ev yerleşimleri ve özel konfigürasyonlarla ilgili bilgilerden ve yorumlardan bahsetmiş ve şiddet içeren ölüm gibi özel konuları da ele alıp, hem kendi arşivlerinden, hem de kendinden öncekilerinin çalışmalarından aldığı gerçek örnekleri kullanarak konfigürasyonların ne anlama geldiklerini anlatmıştır.
Johann Schöner (1477-1547), bir matematik profesörüdür ve çeşitli astroloji eserleri yazmıştır; bunların arasında en tanınanı “De judiciis nativitatum libri tres”tir (Haritaların Yargılanması Üzerine Üç Kitap). William Lilly, bu eseri “iyi bir kitap, fakat metodoloji açısından eksik” olarak değerlendirmiştir.
Sidonlu Dorotheus, astroloji üzerine nazım eserlerden oluşan beş kitap “Pentateuch”i yazmış bir astrolog ve şairdir. Pingree, Dorotheus’un yaklaşık M.S. 75’te yaşadığını belirtmiştir. Dorotheus’un eseri, kısmen Yunanca pasajlarda (bunlar yaklaşık olarak M.S. 415’te Thebes’li Hephaestio tarafından alıntılanmıştır) ve yaklaşık olarak M.S. 800’de, bir 4. yüzyıl Pehlevi kaynağından yapılan çevirinin, eksik ve eklentilerle dolu Arapça versiyonunda da yer almıştır. Fakat belli ki Dorotheus’tan bir yüzyıl sonra yaşamış olan Vettius Valens bu eserden bihaberdi. “Pentateuch” eserinin ilk dört kitabı doğum haritalarına, son kitap ise seçim ve soru astrolojine ayrılmıştı.
Paulus Alexandrinus İskenderiyeli Paul (yaklaşık M.S. 4. yüzyılın sonları). Erken kaynakları temel alan kısa bir ders kitabı olan “Astrolojiye Giriş” eserinin İskenderiyeli yazarıdır. Kitabının son bölümü, Firmicus tarafından verilenden bazı farklılıklar gösteren bir Thema Mundi versiyonu içermektedir.
Ömer Tiberiades (ölüm yılı 815) olarak tanınan Ebu Hafs ‘Umar ibni el-Farrukhân el-Tabarî, İran asıllıdır. Yaklaşık 800 yılında, Dorotheus’un “Pentateuch” eserinin Pehlevi versiyonunu Arapça’ya çevirmiştir. Pingree’ye göre, 812 yılının yazında, Ptolemy’nin “Tetrabiblos” eseri üzerine, muhtemelen Pehlevi versiyonunu temel alarak, bir açıklama metni hazırlamıştır. “Book on Nativities” eseri Sevilyalı John tarafından “De nativitatibus secundum Omar” (Viyana: J.B. Sessa, 1503) başlığıyla Latince’ye çevrilmiştir. Tahmin edilebileceği üzere, bu eser büyük ölçüde Dorotheus’u temel almaktadır. Batılı astrologlar, sıklıkla bu kitaptan alıntılar yapmışlardır.
El-Kindî (796-873), “Araplar’ın Filozofu” olarak bilinir. Çeşitli astroloji konuları üzerine yirmiden fazla “name” de dahil olmak üzere, sayısız eser yazmış çok üretken bir astrolog yazardır. “Fihrist”e göre, Ebu Ma’şar’ın astrolojiye ilgi duymasına aracı olmuştur. Bu kaynağa göre, Ebu Ma’şar felsefi görüşleri nedeniyle durmadan El-Kindi’nin üzerine gitmiş ve sürekli El Kindi’nin kendini savunmaya zaman harcamasına neden olmuştur. Bu nedenle El-Kindi Ebu Ma’şar’ı astrolojiyle tanıştırmıştır. Ebu Ma’şar o andan itibaren astrolojiye ilgi duymaya başlamış ve felsefi çelişkilerini bir kenara bırakmıştır. El-Kindi çeşitli konular üzerine yüzlerce kitap yazmıştır (görünen o ki, Ma’şar 9. yüzyılın Isaac Asimov’udur). Astroloji üzerine yazdığı kitaplar arasında batıda en fazla tanınanları şunlardır: “De iudiciis astrorum” [Yıldızların Yargılanması, diğer yazarların çalışmaları ile birlikte), “De pluviis, imbribus et ventis ac aeris mutatione” [Yağmurlar, Fırtınalar, Rüzgarlar ve Hava Değişimleri; diğer yazarların çalışmaları ile birlikte] Carmody, El-Kindi’nin meteorolojik astroloji üzerine olan kitaplarının daha sonraki dönemlerde astrolojinin bu alanına ilgi duyan yazarların temel kaynağı olduğunu belirtmiştir.
Alkabitus: (Ölümü M.S. 967 Saragossa, İspanya) Abû Al-Saqr Al-Qabîsî ‘Abd Al-‘Azîz İbn ‘Uthmân. Batıda Alkabitus veya daha az Abdilaziz-Albategnius olarak tanınır. “Art of Judgements of the Stars” adlı kitabını Sultan Seyfi El-Dawlah’a adamıştır. Bu eser batıda en popüler astroloji eserlerinden biri olarak kabul edilmiştir. Eser, 12 yüzyılda John Seville tarafından, Erhard Rathold tarafından 1503’te Latince’ye çevrilmiştir. Kullandığı ev sistemi zamana dayalı bir sistemdir. Bu ev sisteminde temel olarak, ekliptikten meridyene olan eğik yükselim kullanılır ve bu yay üçe bölünür. Yani, ASC noktasının yükselip MC noktasına gelinceye kadar geçen zaman üç eşit süreye bölünür, bulunan değer, doğum anındaki yıldızsal zamana eklenerek gündüz yarımküresindeki aralıklar bulunur. Gece yarımküresindeki aralıkları bulmak için, hesaplamayı tersine yapmak gerekir. Bulunan değeri, doğum anındaki yıldızsal zamandan çıkartmak gerekir.
Zahel: Musevi olan Sahl ibn Bishr (9. yüzyılın ilk yarısı), bir Saat Astrolojisi ustasıydı. Kendinden sonra gelen astrologlar tarafından genellikle Zael ya da Zahel olarak alıntılanmıştır. Beş kısa çalışması, “Introduction to Astrology”, “The 50 Precepts”, “Judgments of Questions”, “Elections” ve “The Book of Times” Ortaçağ’da Saat Astrolojisi ve Seçimsel Astrolojinin kuralları üzerine temel kaynaklar haline gelmişlerdir.
Latince’de Haly Abenragel olarak geçen Ali İbni abî el-Rijâl, Abûl ‘l-Hasan (ölüm yılı yaklaşık 1037), Tunus Prensi El-Muiz İbni Badis’in (11. yüzyılın ilk yarısı) saray astrologluğunu yapmıştır. 10. Alphonso’nun (1226-1284) sarayında Eski Kastilya diline “El libro conplido en los iudizios de las estrellas” (Yıldızların Yargılanması Üzerine Eksiksiz Kitap) başlığıyla çevrilen “The Outstanding Book on the Judgments of the Stars” eseri, Gerold Hilty tarafından, düzeltilmiştir. Kastilya versiyonundan Latince bir çeviri de yapılmıştır. Bu kitap, Haly kaynaklarını (ki bu kaynakların birçoğunun yazarı bilinmemektedir) referans göstermiştir. Kitap, ayrıca, Bonatti ve Leopold gibi geç Ortaçağ Astrologları arasında da popülerlik kazanmıştır.
Henry Coley (1633-1707) başarılı bir matematikçi ve astrologdu. “Clavis Astrologiae” (Londra, 1669) adlı bir astroloji ders kitabı ve bu kitabın revize edilmiş ve genişletilmiş baskısı olan “Clavis Astrologiae Elimata”yı (Londra, 1676) yayınlamıştır. Bu kitap, sonundaki kapsamlı astronomik tablolarıyla çok önemli bir eserdir. Ayrıca, sahte Ptolemy, Hermes ve Bethem’in en tanınmış eserlerinden çeviriler de içermektedir. Coley, William Lilly’nin yakın arkadaşıdır ve 1676’dan itibaren Lilly’e “Merlinus Anglicus, Junr” almanağının yıllık sayılarının yazımında yardımcı olmuştur.
Astrolojiyle uğraşmış diğer İslam alimlerinden bazı örnekler:
Ali Şah b. Muhammed b. Kasım el-Buhari: 13. yüzyıl astrologlarındandır. Muhtemelen 1226 yılında doğmuştur. Hayatı hakkında yeterli bilgi yoktur. Daha çok Alaeddin veya Alael-Müneccim olarak tanınır. Eserlerinden bazıları: Şemer Şecere-i Nücum, Ahkamü’l-a’vam (muhtemelen 1291 yılından bir müddet sonra yazılmıştır).
Ayni Zerbi: Arap hekim, astrolog ve mantıkçısıdır. 1153’te vefat etmiştir. Günümüze kadar ulaşan eseri el-Kafi (yazma nüshaları başlıca Şam, Musul, Kahire, Londra, Paris ve Berlin kütüphanelerinde bulunan eserin nüshalarından üçüncüsü tabibler için gerekli astrolojik bilgileri ihtiva eder.
Bettani (Albategnus): Dünyanın en meşhur 20 astronomundan biri ve trigonometrinin mucididir. Yaklaşık 858’de Harran’da doğduğu söylenir. Geometri, teorik ve pratik astronomi ile astrolojide önde gelen bilginlerdendir. Eseri Kitab’z-Zic’in 5. ve 26. bahislerinde astrolojiyle ilgili bilgiler geçmektedir. Kitabü Ma’rifeti metali’il-bürucu fima beyne erba’in-felek adlı eserinde astrolojide kullanılan delilleri (heylac) matematik yöntemiyle temellendirmeye gayret ettiği söylenmektedir.
Dahvar: Ebu Muhammed Mühezzebüdin Abdürrahim b. Ali b. Hamide d-Dımaşki 1170’te Dımaşk’ta doğdu. Hekimliği yanında çoğu tıbba dair yüzden fazla kitap istinsah eden Dahvar, ayrıca Seyfeddin el-Amidi’den felsefe, Ebu’l Fazl el-İsriaili’den astrolonomi ve astroloji dersleri aldı ve bu konuda pek çok değerli alet ve kitap topladı.
Ebu’l-Anbes es-Saymeri: Kasım 828’de Küfe’de doğdu. Hiciv şairi, edip ve astrologtur. Şiir kabiliyeti sayesinde Abbasi halifesi Mütevekkil-Alellah’ın nedimi olarak sarayda kaldı. Bu arada Mütevekkil’in müneccimliğini de yaptı.
Ebü’s Salt ed-Dani: Endülüs’lü filozof, şair, müzisyen, tabip, tarihçi, astrolog ve mühendistir. 1068 yılında Endülüs’ün doğusundaki Daniye’de doğdu. İyi bir tabip ve filozofun tabiat ve matematik ilimlerinde, özellikle astroloji ve musıki gibi yan disiplinlere muhtaç olduğunu söylemiştir. Mısır’da çok sayıda öğrenci yetiştirdiği söylenmektedir. Süleyman b. Feyyaz el-İskenderani ve astrolog Ebu Abdullah eş-Şami onun öğrencileri idiler.
İbn-i Benna: Din ve matematik alimidir. 1256’da Kuzeybatı Afrika’da bulunan Merrakuş’ta doğdu. Matematik, geometri, cebir, astronomi, astroloji ilimleriyle ilgili 70’e yakın eser yazmıştır. Bunlardan Kitab-ül Yesare fi Takvim-il Kevakib-is-Seyyare adlı eseri astronomi ve astroloji üzerinedir.
Uluğ Bey: 1394 – 1449. Asıl adı Mehmet Turagan dır. Büyük Timur’un torunudur. Güney Azerbeycan’da doğmuştur. Uluğ Bey’in en önemli yapıtı “Uluğ Bey Ziyc” idir. Bu Ziyc’in birinci bölümünde Ay, yıl, hafta tanımları, takvim ve güneşin hareketleri; Sinüs, Cosinüs hesapları, tutulmalardaki gölge hesapları, yıldızların konumları, zaman ve yön tayinleri; Güneşin merkez denklemleri, gezegenlerin boylam-enlem koordinatları, ay ve güneş tutulmaları, yıldızların boylam ve enlem tayinleri ve Astrolojik bilgiler yer almaktadır.
İmam-ı Aziz Nesefi: Türkistan’ın Horasan bölgesinde Nesef’de dünyaya gelmiştir. Doğum tarihi bilinmemekle beraber Hakk’a yürüme tarihinin 1280-1300 arasında olduğu rivayet edilmektedir. Sadrettin Konyevi Hazretleri ve Celaleddin Rumi (Mevlana) Hazretleri gibi büyük Türk mutasavvıflarıyla aynı çağda yaşamış ve doğduğu yerlerin namıyla meşhur olmuştur. Buhara şehrinde hayatının büyük bir bölümünü geçiren, Şiraz ve İsfahan’da da bir müddet yaşayan Hazret, hekimlik mesleğiyle hayatını kazanmanın yanı sıra Hakikati aramakla geçirmiştir. İmam Nesefi nihayet aradığını bulmuş ve tüm insanlara da aradıklarını bulmalarına yardımcı olmak içim de önemli eserler vermiştir. Bunların en ünlüleri Keş’ül Hakaik (Hakikatlerin Keşfedilmesi), Beyanü’t Tenzil, Maksad-ı Aksa (Son Gaye), Kitab’ul İnsan-ı Kamil, Zübdet’ül Hakaik gibi eserlerdir